Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

24 Şubat 2014 Pazartesi

Ergenekomik...













Ergenekomik...

ŞARTLI tahliye edilen ve altı ay sonra belki yeniden cezaevine girecek olan Fatih hoca, Silivri çıkışı şöyle demişti:
“...Ortada ne Ergenekon örgütü ne de darbe teşebbüsü vardır. Eğer Ergenekon diye bir örgüt varsa başı kimdir? Kanaryasevenler Derneği’nin bile başı varken böyle bir örgütün başının olmaması nasıl izah edilebilir?"
Haklıydı Fatih hoca… 
İzahi yok bunun...
2007 yılında, cadı avı gibi başlayan gözaltına alma ve tutuklamalarla ilgili iddialara göre, örgüt de vardı, lideri de...
Ancak gelişmeler gösterdi ve gösteriyor ki, ne örgüt var, ne de lideri... 
Ama her nedense, örgüt üyeleri olduğu sanılanlar var ve hala hapiste… Hem de yıllardır…

Aşağıda okuyacağınız ana yazının bir bölümü, 8 Eylül 2008 günü, Cumhuriyet Gazetesi köşe yazarı, değerli meslektaşım Işık Kansu’nun, Ankara Kulisi adlı köşesinde ”Sorgulanan Yazı” başlığı ile yayınlandı.
Önce bu yazıyı okuyalım.
Sonra da, yıllardır hapiste yatanların nasıl bir dava ile uğraştıklarını, boğuştuklarını, benim de başımdan geçen ve kara mizah diyeceğimiz bir olayla anlatmaya çalışalım:
Gazeteci Vecdi Altay’ın cep telefonu çaldı.
Arayan, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden polis memuru Muzaffer’di…  
Ergenekon soruşturması çerçevesinde, elindeki bir evrak hakkında bilgi istiyordu Vecdi Altay’dan.  
‘Evrak’ dediği, ADD Genel Başkanı Şener Eruygur’un, Vecdi Altay’a 15 Mayıs 2007 tarihinde gönderdiği bir yazıydı. Araştırdığı ise yazının ‘teyit’ edilmesi, aslı ile suretinin aynı olup olmadığıydı.
Soruşturulan yazı ne mi? Şu:
Sayın Vecdi Altay,
19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı kutlama etkinlikleri kapsamında düzenlenen sergiye davetiniz için teşekkür ederim. Sergiye katılamayacağım için üzgünüm.

Atatürkçü Düşünce Derneği olarak bu kadirşinast davranışınız için sizi kutlar, emeği geçen herkese içten sevgi ve saygılarımı sunarım.  
M. Şener Eruygur,  (E. Orgeneral), Genel Başkan.
                                                                      ***
Bundan sonra okuyacaklarınız da, benim  başımdan geçen ve aldığım notlardan sonra  yazdığım olayın tamamıdır.
Buyrun, kara mizah bir soruşturma okumaya:
"...Tatilimi ve çalışmalarımı sürdürdüğüm Foça’da, 16 Temmuz 2008 Çarşamba günü saat 11.22 sıralarında cep telefonum çaldı. Telefonun ekranında numara yazmıyordu. Gizli numara veya özel numara ifadeleri de yoktu. Oysa, bağlı bulunduğum cep telefonu operatörlüğüne, gizli numaraları kabul etmeyeceğime ilişkin önerdikleri teknik yönlendirmeleri de, aylar öncesinden yerine getirmiştim.
Telefonum ısrarla çalmaya devam edince açtım. Karşımda, tok ama biraz da sert bir ses tonu olan bir erkek vardı:
- İyi günler Vecdi Altay ile mi görüşüyorum?
- Evet buyrun benim.
- Vecdi bey sizi İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nden arıyorum. Bir soruşturma çerçevesinde, elimizde bulunan bir evrak hakkında bilgi almam gerekiyor.
- Ne evrakı, ben kiminle görüşüyorum?
- Ben Muzaffer. Biliyorsunuz, Ergenekon soruşturması sırasında gözaltına alınan Şener Eruygur’un, Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanlık adına size yazdığı 15 Mayıs 2007 tarihli bir yazısı var. Şimdi ben bu yazıyı suretinden okuyacağım, siz de aslından (gazeteci refleksi ile, oysa tam tersi olmalı dedim içimden ama, bu arada da yazıyı bulmak için zaman kazanmak istiyor ve konuşmaları da not almaya çalışıyorum).
- Tamam da, tarih olarak ne demiştiniz Muzaffer bey?
- Söyledim ya az önce 15 Mayıs 2007 diye.
- Doğru haklısınız söylediniz de, yazıda derneğin orijinal logosu var mı?
- Var tabii.Olmaz olur mu?
- Kaç sayfalık bir yazı acaba?
- Tek sayfa olacak (ben de bu arada yazıyı buldum).
- Anladım. Peki ne var bu yazıda, size göre evrak ama evrak değil ki bu, sadece bir teşekkür yazısı. Ayrıca benim hiçbir yasadışı ilişkim yoktur ve olamaz da. Hele hele bu kapsamda.
- Vecdi bey, biz de sadece yazıyı teyit etmek istiyoruz. Yazının aslı ile sureti aynı mı diye.
- İstiyorsanız size fotoğrafını çekip mail olarak göndereyim. Yazıyı tarama şansım yok ne yazık ki.
- Gerek yok Vecdi bey. Ben sadece verilen emri yerine getiriyorum. Soruşturma kapsamında sadece sözlü teyit alacağız. Yapacağımız şey, bu evrakı satır satır birlikte okuyacağız. Ben bir kelime,siz bir kelime okuyacaksınız.
- Ya gerçekten ilginç bir durum bu ama, yapalım bakalım.İsterseniz cümleler olarak ilerleyelim. Bu arada büyük veya küçük harflere dikkat edecek miyiz?
- Gerek yok.
- Buyrun başlayalım.
- Yazı 15 Mayıs 2007 tarihli. Bunda mutabıkız değil mi?
- Evet doğrudur.
- Başlıyorum. Sayın Vecdi Altay
- Sayın Vecdi Altay,
- 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı
- 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı,
- Kutlama etkinlikleri kapsamında 
- Kutlama etkinlikleri kapsamında,
- Düzenlenen sergiye davetiniz için teşekkür ederim
- Düzenlenen sergiye davetiniz için teşekkür ederim. Pardon bu arada satırbaşı var. Yani bir boş satır atlayacağız değil mi?
- Vecdi bey lütfen. Burada bir yazıyı teyit etmeye çalışıyoruz. Lütfen devam edelim. Sergiye katılamayacağım için üzgünüm.
- Sergiye katılamayacağım için üzgünüm,
- Atatürkçü Düşünce Derneği olarak
- Atatürkçü Düşünce Derneği olarak,
- Bu kadirşinast davranışınız için sizi kutlar
- Bu kadirşinast davranışınız için sizi kutlar,
- Emeği geçen herkese içten sevgi ve saygılarımı sunarım
- Emeği geçen herkese içten sevgi ve saygılarımı sunarım.
- M.Şener ERUYGUR. E.Orgeneral. Genel Başkan
- M.Şener ERUYGUR. E.Orgeneral. Genel Başkan. Evet yazı burada bitiyor. Sayın paşanın adı üzerinde de mavi renkli kalem kullanılmış imzası bulunuyor.
- İmzayı bilemem ama yazı aynen teyit ettiğimiz şekilde. Peki bu yazı size ne zaman ve nasıl ulaştı?
- Bakın, ben yurtiçi ve yurtdışında Atatürk, Cumhuriyet ve Anıtkabir konularında çalışmalar yapan bir insanım. Sayın paşa bu mesajı bana, 18 Mayıs 2007 günü Bosna Hersek’in başkenti Saraybosna’da açtığım Anıtkabir Bosna Hersek’te sergisinden bir gün önce kargo ile geldi. 29 Mart 2007 tarihinde Azerbaycan’da açtığım sergi günü de, bu çalışmaya destek veren derneğin başkanına göndermiş olduğu faks mesajını da, Atatürkçü Düşünce Derneği adına ben sunmuştum. Sadece bir mesaj bunlar.
- Kendisi ile tanışıyor musunuz?
- Hayır tanışmıyorum.
- Hiç beraber olmadınız mı, toplantı, sohbet falan. Ankara’da, İstanbul’da veya İzmir’de?
- Hayır hiç olmadı. Hiçbir ortamda bir araya gelmedik. Peki nedir isteğiniz, nereye varmak istiyorsunuz ve ifadelerinizle ne bulacağınızı sanıyorsunuz?
- Vecdi bey daha öncede söyledim. Ben, bana verilen görevi yerine getirmeye çalışıyorum. Yapılan sadece, size gelen evrakta yazılanla, suretinde yazılı olanları aynı olup olmadığının teyidini almaktır. Ben teşekkür ederim size. İyi günler.
- Pardon bir saniye lütfen…den sonra telefon kapandı.
Bu telefon görüşmesinin, 1 Temmuz 2008'de gözaltına alınan, Orgeneral Hurşit Tolon, Orgeneral M.Şener Eruygur, değerli meslektaşım Mustafa Balbay ve ATO Başkanı Sinan Aygün’den yaklaşık 16 gün sonra yapılması, oldukça ilginç geliyor.
Demek ki, sayın Eruygur’un imzaladığı geçmişe yönelik tüm yazılar ve belgeler tek tek incelenmiş, bir şeyler bulunur diye.
Aslında böylesi bir görüşmenin varlığını, yaşanmışlığını unutmak ve yazmamak gerekirdi ancak, 25 Temmuz 2008'de açıklanan ve günümüzde bile hala önemli görülen bölümleri çarşaf çarşaf açıklanan 2455 sayfalık Ergenekon İddianamesi’ndeki saçmalıkları ve komiklikleri ve de Atatürk’ün, Bursa Söylevi’nin varlığının bile polis ve savcılık tarafından sorgulandığını okuyunca, ben de yaşanan bu olayı yazma ve anlatma gereğini hissettim ve de Ergenekon İddianamesi'ne, Ergene-komik bir katkı koymak istedim...
Bursa Söylevi’ni soruşturan bu zihniyetin, Atatürk’ün yaşayıp yaşamadığını, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Mezarlıklar Müdürlüğü’ne sormuş olabileceğini bile düşünebilirsiniz…
İnanın merak ediyorum: Acaba yazının suretinde yazılı olanlar, birileri tarafında değiştirilip aslı ile farklı olsaydı, ben ne olacaktım? Bir kurumun yazdığı bir yazının aslında farklı, suretinde farklı yazılar yer alabileceğini düşünmek, bunu soruşturma kapsamında araştırma gereğini hissetmek, bir teşekkür mektubunda yazılanları sanki, şifreli özel bir mesajmış gibi yorumlamak, algılamak ve araştırma yapmak paranoyaklığın en somut ve en son örneği olsa gerek.
Bu yaşananları gerçekten paranoyaklık olarak mı, yoksa, ”Helal olsun adamlara, birileri tarafından yönlendirilen soruşturmada sonuca ulaşmak için her şeyi didik didik inceliyorlar ve araştırıyorlar” diye mi yorumlamak gerekir? "
Eskiden, iki şahitle insanlar içeri atılırdı. Günümüzde ise artık gizli (ki bu bile şüpheli. Sokaklarda dolaşıyorlar) tanıklarla insanlar içeri atılıyor.
Eğer bunun adı, ileri demokrasi ise, daha çok şeyler yazılır ve söylenir. 
Çünkü yazı da söz de bitmez...
Dayanın, lideri de, varlığı da olmayan örgütün, var olduğu iddia edilen elemanları…
Dayanın, bu ülkenin namuslu, onurlu, şerefli, yurtsever insanları...
Dayanın…
"Ben bu davanın savcısıyım" diyen Alo Fatih'çi başta olmak üzere,
Hepsinden hesap sorma zamanınıza, zamanımıza az kaldı…










BU ADAMDAN BELEDİYE BAŞKANI OLMAZ...
DOMALAN HALKINA, NEYİ BÜYÜK
DÜŞÜNECEĞİNİ 
SÖYLEMEMİŞ... 
YANİ HALKI BİLGİLENDİRMEMİŞ...
  
HALKI BİLGİLENDİRMEYENLERDEN
BELEDİYE BAŞKAN OLMAZ..
.










TAMÂMÎ ve NAZÎRE

Ben bilirim o da bilir

Dursun ATILGAN
Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu
Genel Başkanı




Eşim çocuk yapacaksa
Sayısını soracaksa
Nasıl, nerde olacaksa
Ben bilmem, liderim bilir…

Çocuk dindar mı olacak
Yoksa kindar mı olacak
Buna kim karar kılacak
Ben bilmem, liderim bilir…

Nerde AVM yapılır
Hangi ağaçlar sökülür
AOÇ nasıl yok olur
Ben bilmem, liderim bilir…

"Gezi" dense su sıkılır
Hatta kafalar kırılır
Biber gazıyla kör olur
Ben bilirim o da bilir…

ODTÜ başının belası
Çağdaş bilimin kalesi
Yol Reis'in bahanesi
Ben bilirim o da bilir…

Konuşanlar susturulur
Yazanlar işten kovulur
Medyası yandaş kılınır
Ben bilirim o da bilir…

Aralığın onyedisi
Büyük yolsuzluk sillesi
Kim Reis'tir kim çetesi
Ben bilirim o da bilir…

"Ben onun kılı olamam"
Onsuz "yolumu" bulamam!
"Kumpas ve düzen" kuramam
Ben bilirim o da bilir…

Kırk haramiden biriyim
Yoksulum, onun kuluyum
Gittiği yol, benim yolum
Ben bilirim o da bilir…

"Allah'ın vasfı bulunur" 
Rızkımız ondan sorulur
Ona söz atan kovulur
Ben bilirim o da bilir…

"Liderim kimdir?" sorulur..!
Aklımın erdiği şudur:
"Dokunmak ibadet olur"
Ben bilirim o da bilir…

Demokratlık yoktur onda
Diktatörlük yakın, yolda
Dilerim ki 30 Mart'da
Ben bilmem halkımız bilir…










Şavşat'tan Aylin Köroğlu'na teşekkürler...
( Şavşat Karagöl )















* 35'LİĞİ takip eden, başta Türkiye olmak üzere; Amerika, Almanya, Avusturya, Avustralya, Arnavutluk, Azerbaycan, Arjantin, Belçika, Belarus, Birleşik Arap Emirlikleri, Bulgaristan, Bosna Hersek, Brezilya, Cezayir, Çin, Danimarka, Ekvador, Endonezya, Fransa, Finlandiya, Güney Afrika, Güney Kore, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Hırvatistan, Hindistan, Hollanda, Irak, İngiltere, İspanya, İsviçre, İsrail, İsveç, İtalya, Japonya, Kanada, Katar, Kazakistan, Kenya, Kosta Rika, Kuveyt, Makedonya, Malta, Malezya, Libya, Litvanya, Lübnan, Nijerya, Norveç, Özbekistan, Pakistan, Portekiz, Polonya, Rusya, Senegal, Sırbistan, Singapur, Suudi Arabistan, Tayland, Ukrayna, Venezuela, Vietnam ve Yunanistan'da yaşayan ve de yazılarıyla katkı koyan, önerilerini paylaşan tüm dostlarımıza teşekkür ederiz…

Not : Bu veriler, Blogspot'un kontrol panelinden aktarılmıştır...



Yorum, istek ve önerilerinizi yazabilir, 
paylaşabilirsiniz...
Eğer yorumunuzu yazdığınız halde
gönderemiyorsanız veya teknik arıza çıkıyorsa,
lütfen, altay@vecdialtay.net mail adresine
mail gönderiniz...




altay@vecdialtay.net








BU SİTE, BASIN ETİK YASASINA, ÇOCUK, KADIN, İNSAN VE 
HAYVAN HAKLARINA UYMAYI TAAHHÜT EDER...

BU SİTEDE YAYINLANAN YAZILARI PAYLAŞABİLİR, 
ALINTI YAPABİLİR VE KULLANABİLİRSİNİZ...





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder