Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

28 Kasım 2013 Perşembe

Hırsızların asıl çalmak istediği, Vatan ve Cumhuriyet…










Adaleti çiğneyen devlet adamlarını cezalandırmayan milletler, çökmek zorundadır... 
Hz. Muhammed




Hırsızların asıl çalmak istediği, Vatan ve Cumhuriyet…

UTKU Arslan’ı tanır mısınız?
Nereden tanıyacaksınız ki…
Utku Arslan’ın adı, hani Başbakan’ın, “Ben bu davaların savcısıyım…”, bazı hükümet yetkililerinin de “ Bağırsaklar temizleniyor…” dediği, bir Genelkurmay Başkanı dahil, onlarca Kuvvet Komutanı’nın tutuklandığı Balyoz Davası’nda; İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Türkiye Cumhuriyeti İcra Vekili Heyeti'ni cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etmeye teşebbüs iddiasıyla yargılanan ve mahkumiyet cezaları Yargıtay tarafından onaylanan 237 isimli sanık listesinin 207. sırasında yer alıyor.
1966 yılında Çorum'da doğan,1984'de Deniz Lisesi'nden, 1988'de  Deniz Harp Okulu' ndan mezun olan ve mezuniyet sonrası farklı gemilerde görev yapan Utku Arslan, 2001 yılında Deniz Harp Akademisi eğitimini tamamlıyor. Üç yıl süre ile Napoli'de NATO Karargahı'nda görev yapıyor. Aldığı madalyaları, başarı belgelerini yazmaya hiç gerek yok... Yani, "Pırıl pırıl, geleceği parlak, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda görevli Kurmay Albayken, birden kendisini bu davanın içinde buluyor ve sonuçta 16 yıl ile cezalandırılıyor...
İşte bu genç komutandan bir mektup var. Önce bu mektubu aynen yayınlayalım ve sonra da eşi Işılay hanım ile yaptığım görüşmenin ayrıntılarını paylaşalım.

“ Ben, adına Balyoz denilen davada 16 yıl ceza verilen 94 muvazzaf denizci subaydan birisi olan Utku Arslan. Yargıtay’ın Balyoz Davası kararlarını alkışlayanlar, hepinize hayırlı olsun. Bundan sonra sizin zafer naralarıyla alkışladığınız bu kararlar örnek gösterilerek Türkiye’de; isminiz, sadece ve sadece nerden geldiği belli olmayan, hatta çalıntı olduğu iddia edilen üç kuruşluk bir CD içindeki, imzasız bir liste içinde geçse bile, aleyhinize delil olduğu iddia edilenlerin tamamı dijital olsa bile, adınızın geçtiği iddia edilen yazıda, adınız bulunmasa bile, Türkiye’de yaptığınız iddia edilen herhangi bir eylem (toplantıya katılmak, bilgisayarda liste yapmak v.b.) sırasında yurt dışında hatta denizin dibinde olduğunuzu devletin resmi kurumlarından aldığınız belgelerle, TRT’nin görüntüleriyle kanıtlasanız bile,
Tüm tanık dinletme talepleriniz mahkeme tarafından reddedildiğinden, kendi çabalarınızla getirdiğiniz tanıklar kanunun emrettiğinin aksine mahkeme salonunda olmasına rağmen dinlenilmese bile,
Savcılığın tüm tanıkları kabul edilip, bu tanıkların hepsi lehinizde tanıklık yapsa bile,
Devletin tüm istihbarat kuruluşları (MİT, Genelkurmay Başkanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü) “böyle bir yazıdan, plandan, örgütten haberimiz yoktur.” Dese bile,
Aleyhinizde delil olduğu iddia edilenlerin sahte olduğunu, iddia edilen tarihte henüz var olmayan bir vasıtayla üretildiğini, üniversitelerden, yeminli bilirkişilerden ve yurt dışı adli bilişim kuruluşlardan alınan 30 adet bilirkişi raporu ile kanıtlamış olsanız bile,
Aleyhinize olduğu iddia edilen bilirkişi raporu kanuna aykırı olarak düzenlenmiş olsa, hatta raporu hazırlayan sözde uzmanların bilirkişilerin bilirkişilik vasfı olmasa bile,
Aleyhinizde hiçbir bilirkişi raporu olmasa bile, (Gölcük 5 nolu Hard Disk ve 1 nolu TDK marka CD ile Eskişehir Flash Disk hakkında TÜBİTAK bilirkişi raporu yoktur. Mevcut tüm bilirkişi raporları bunlarının içeriğinin sahte olduğu belirtmektedir.)
Mahkeme delilleri değerlendirmeyi gereksiz görüp yargılamanın bu safhasını atlayarak doğrudan aleyhinize hüküm verse bile,
Savcılık, kanun gereği görevi olduğu halde, lehinize hiçbir delil toplamadığı gibi, lehinize olan delilleri ve bilirkişi raporunu sizden hatta mahkemeden saklasa bile, 
Ceza Kanununu yazan hukuk profesörü “Böyle suç olmaz, Böyle ceza verilemez” dese bile,
Evet, yukarıdakilerin hepsi olsa bile, Yargıtay’ın Balyoz Davası kararları ile içtihad haline gelecek olan bu karar örnek gösterilerek çok ağır hapis cezasına çarptırılabileceksiniz.
Bu kararları haklı, doğru, demokratikleşme doğrultusunda atılmış olan önemli bir adım olarak görerek alkışlayanlar veya sessiz kalanlar; Mevcut Anayasa’nın 10’ncu maddesine göre “kanunlar önünde herkes eşittir.” O halde;
Bir gün, bu davaya özel yapılan uygulamalar ve alınan kararlar örnek gösterilerek;
Size, eşinize, dostunuza veya çocuğunuza bize yapılan uygulamalardan herhangi biri yapılırsa, Sadece Üç kuruşluk bir CD’nin içindeki, imzasız bir listede adı geçiyor diye aynı ceza verilirse, sakın bugün yazdıklarınızı, konuştuklarınızı, yaptıklarınızı veya yapmadıklarınızı unutup haksızlık, hukuksuzluk diye feryat etmeyin. Ne zaman haksızlığa, hukuksuzluğa uğrarsanız BALYOZ Davasını dolayısıyla bizi hatırlayın;
Savcı sizin “Ben iddia ederim, siz aksini ispat etmek zorundasınız” derse, bizi hatırlayın.
Hatırlayın ki; zamanında Balyoz Davasında yapılan hukuksuzlukları ve alınan kararları alkışladığınız veya sadece seyirci kaldığınız için yüreğiniz daralsın, içiniz yansın…….
En son Birleşmiş Milletler raporu ile Sahteliği artık tüm dünya tarafından bilinen bu davada bize ceza verilmesini alkışlayanlar Türkiye Cumhuriyetinin hala bir Hukuk devleti olduğunu iddia etmesinler.
Afgan yazar Halit Hüseyni’nin “Uçurtma Avcısı” isimli kitabında, çocuk babasına “Günah”ın ne demek olduğunu soruyor, babanın verdiği cevap aynen şöyle;
"Şimdi, mollalar ne derse desin, yalnızca bir günah vardır, tek bir günah. O da hırsızlıktır.  Onun dışındaki bütün günahlar,  hırsızlığın bir çeşitlemesidir."
"Bir insanı öldürdüğün zaman,  bir yaşamı çalmış olursun, Karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. Yalan söylediğinde, birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. Hile yaptığın, birini aldattığın zaman doğruluğu, haklılığı çalmış olursun. Çalmaktan daha kötü bir suç yoktur, kendisine ait olmayan bir şeyi alan insan, aşağılıktır.”
  
Bence Balyoz komplosunu yazanlar da sadece zavallı birer hırsız. Bu hırsızlar sadece özgürlüğümüzü çalmadılar;
- Mesleğimizi elimizden alarak geleceğimizi çaldılar,
- Maddi kayıplarımızla çocuklarımızın rızkını çaldılar,
- Bir babanın evlenirken evladının yanında olma hakkını çaldılar,
- Bir evladın son nefesinde ailesinin yanında olma hakkını çaldılar. Bu hırsızlar adeta bir vampirin kanla beslendiği gibi ailelerimizin gözyaşlarıyla besleniyor. 
Biliyorum ki bu hırsızların asıl çalmak istedikleri VATAN ve CUMHURİYETİMİZ...
Unutmayın, bu Vatan ve Cumhuriyet sadece bize ait değil...”    

Biz ne yaptık?

Evet… Utku Albay’ın mektubu böyle.
Gelen bu mektuptan sonra, son durum ve gelişmeler hakkında bilgi almak üzere Utku Albay’ın eşi Işılay hanım ile yüz yüze oldukça uzun bir görüşme yaptım.
Yaşananları anlatırken, zaman zaman sesi titriyor ve gözleri yaşarıyordu ama, kendinden emin tavrıyla eşinin arkasında dimdik duruyordu.
“Onlar suç işlemedi. Onlar vatanı satmadı. Aksine bu vatanı korumak için görev yaptılar” derken, başlarına gelen bu olayları kavramakta güçlükler çektiğini de dile getiriyordu.
İddianameyi dikkatle okuduklarını, okurken hep suç aradıklarını ifade eden Işılay hanımı dinliyoruz:
“ Eşim, Kardak krizi sırasında da görev almış bir kişi. 2009 yılında İtalya’da NATO’da görevliyken, bu davanın daha başladığı ilk günlerde çıkan haberleri okurken “ne oluyor?” diye sorduk kendi kendimize. İlerleyen günlerde Taraf Gazetesi’nde çıkan bir haberde adını gördüğümüzde çok şaşırmıştık. “Bunda bir yanlışlık var” demiştik. Meğer yokmuş. Daha sonra da Silivri’de çok yoğun ifade verme ve mahkeme dönemleri sürecine girdik. Aralık 2010’da duruşmalar başladı ve 11 Şubat 2011 tarihinde yapılan duruşmada da tutuklama kararı çıktı. 16 yıla mahkum  edildi. 9 Ekim 2013’de de Yargıtay cezayı onayladı. Halen Mamak Askeri cezaevinde ama sanırım daha sonra Sincan’a nakledecekler. 
Yaşadığımız bu olaylar, başlı başına bir saçmalık, Artık Türkiye’de hiçbir merciden beklentimiz yok. Bu davanın, siyasi bir dava olduğuna inanıyoruz. Bizim alnımız açık. Bizi üzen, Genelkurmay Başkanlığı’nın bizlere hiç sahip çıkmamasıdır, yalnız bırakmasıdır. Suçlamaların hiçbirisini kabul etmiyoruz ve hepsi sahte deliller. Ben eşimle gurur duyuyorum. Ben de kızım da güçlüyüz ve dimdik ayaktayız. Hiçbir zaman başımızı öne eğmedik. Eğmeyeceğiz.
Duruşmalarda eşim, sürekli olarak davanın kanunsuzluğunu anlatmaya çalıştı. Sayfalar dolusu örnekler verdi. Savunma metnini okurken, salondaki insanların halini görmeliydiniz… Bu savunmadan hakimlerin bile etkilendiğini rahatlıkla söyleyebiliriz ama, onların kararları daha ilk baştan belliydi. Duruşmalar daha devam ederken Samanyolu TV’de, tutuklamaların devam edeceği şeklinde haberler altyazı olarak geçiyordu. Bu bile, durumun vahimliğini göstermiyor mu?
21 Eylül’de cezalar kesinleşti. İnanın hepimiz şaşkınlık içindeydik. Bir insanın hayatı nasıl böyle kolaylıkla karartılırdı? Anlayamıyorduk. Çünkü eşim, vatan hainliği yapmadı. Alnımız açık. Bu yaşadıklarımız hak edecek bir şey yapmadık. Bu davada yargılananların hiçbiri vatan hainliği yapmadı. Onların tek suçu, sadece vatanlarını sevmekti.
Ben, biz ve bu davada tutuklananlar, aileleri neden  bunları yaşıyoruz? Neden bizlere böyle bir şey yaptılar? Bizlere bunları yapanlar, bu kararı alanlar ve verenler, çocuklarının yüzlerine rahatlıkla bakabilecekler mi?
Bugün bunları biz yaşıyoruz ama, bu ülkede artık, inanın herkes bunları yaşayabilir. Adalet herkes için lazım. Hatta bu kararı alanlar için de lazım. Gelecek tehdit altında. Gençler, çocuklar tehdit altında….”
15 yaşındaki kızı ile birlikte yaşayan ve görüş günlerinde Ankara’ya giden Işılay hanım,
“Kızım da babasıyla gurur duyuyor. Ona sürekli mektuplar yazıyor. Ana-kız elbette ki zor günler geçiriyoruz ama umudumuzu hiç kaybetmiyoruz. Kızımın, babasıyla bol bol vakit geçireceği günlerin yakında olduğuna inanıyorum” derken, bir gerçeği daha dile getiriyor:
“ Açıklanan yeni demokratikleşme paketinden umutluyduk ama bu başkaları için hazırlanmış. Bizim için değil. Bu paket öncesi bizlere hep umut verdiler. Hep umut dağıttılar. Biz artık sessiz çığlık eylemlerimizle, hukuksuzluğu anlatmaya devam edeceğiz. Bu konuda halkımızdan destek bekliyoruz. Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın açıklamasından sonra, biz buradan da bir şey beklemiyoruz. Kararlar belli. Muhtelemelen oradan da onay kararı çıkacaktır. Ondan sonra hakkımızı AİHM’de arama sürecini başlatacağız.”
Ne kendisine, ne de kızına karşı herhangi bir baskının veya hakaretin yapılmadığının özellikle altını çizen Işılay hanım, “Artık herkes neyin ne olduğunu biliyor. Bu davanın hukuksuzluğunun farkında. Halk onlara inanıyor ve güveniyor” diyor ve hala takip edildiklerinden kuşku duymadığını ifade ediyor.
Işılay hanımın son sözleri ise şöyle:
“ Ben, kızım, ailem ve bu davada yargılananların aileleri, artık sürprizlerle yaşıyorum, yaşıyoruz. TV’lerde hep son dakika haberlerini bekliyorum. Yani biz hala adalet arıyoruz ve aramaya devam ediyoruz...”
Utku ve Işılay, aynı zamanda ikinci üniversiteyi okuyorlar. Yani, boş durmuyorlar. Yani, “yılmak yok yola devam” diyorlar…
Evet, onlar gibi yüzlercesi durmayacaklar, yılmayacaklar ve yollarına devam edecekler.

Savunmasında, “ Dedim ya, biz ülkemizi ve milletimizi savunmasını iyi biliriz. Siz bizi tanımıyorsunuz ama, bu ülkenin düşmanları bizi tanır. Ülkemizi ve milletimizi savunmasını ne kadar iyi bildiğimizi bilir. Ben bu davadan çok şey öğrendim. Ben kendimi yiğit sanırdım. 
Yiğitliğin rütbede veya makamda değil, yürekte olduğunu öğrendim. Eşlerimizin bizden daha çok yiğit olduğunu öğrendim… 
Ama dünyaya tekrar gelsem, yine bir Türk, yine Cumhuriyet Donanması’nda bir subay olarak gelmeyi isterim...” diyen Utku Albay, adının anlamı gibi, verdiği birçok emek ve yaşadığı bunca tehlikeli süreçlerden sonra, mutlu sonuca zaferle ulaşacak…
Acı çekmemek mümkün değil ama, çekilen acıların da bir değeri olduğunu unutmadan yaşamak ve onurla direnmek gerekiyor…
Ve  belki de, acılar mı insana, yoksa insanlar mı acılara değer katar diyerek…
Unutulmamalıdır ki adalet, bu ülkede yaşayan herkese bir gün gereklidir...
Kendi yargısını, kendi polisini, kendi ordusunu yaratmaya çalışanlara, açtıkları yeni Cezaevleri, yeni  "Kara"kollar ve yeni Adalet Sarayları ile övünenlere ve de bu ülkeyi, “hak, adalet, hukuk, özgürlük ve demokrasi arayan insanların yaşadığı" bir ülke haline getirenlere de…
Ve yine unutulmamalıdır ki, Utku Albay’ın “Türk milleti ve tarihin, bizi bu iftiraları atan namussuzlara gereken cevabı, zamanı geldiğinde vermesidir…”  dileğinin ve isteğinin gerçekleşeceği günler yakındır…
Bel ki bugün, bel ki yarın…
Çünkü artık bu ülkede, namusluların namussuzlar kadar cesaretli olma zamanıdır…




İşte Kurmay Albay Utku Arslan'ın savunmasının son bölümleri:









Fotoğraf desteği nedeniyle, Şule Arslan'a teşekkür ediyorum...






* 35'LİĞİ takip eden, başta Türkiye olmak üzereAmerika, Almanya, Avusturya, Avustralya, Arnavutluk, Azerbaycan, Belçika, Belarus, Birleşik Arap Emirlikleri, Bulgaristan, Bosna Hersek,Cezayir, Danimarka, Ekvador, Fransa, Finlandiya, Güney Kore, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Hollanda, Hırvatistan, Irak, İngiltere, İspanya, İsviçre, İsrail, İsveç, İtalya, Japonya, Kanada, Makedonya, Kazakistan, Libya, Nijerya, Norveç, Özbekistan, Portekiz, Polonya, Rusya, Sırbistan, Singapur, Suudi Arabistan, Tayland, Ukrayna, Venezuela, Vietnam ve Yunanistan'da yaşayan ve de yazılarıyla katkı koyan, önerilerini paylaşan tüm dostlarımıza teşekkür ederiz…


Yorum, istek ve önerilerinizi yazabilir, 
paylaşabilirsiniz...




altay@vecdialtay.net







BU SİTE, BASIN ETİK YASASINA, ÇOCUK, KADIN, İNSAN VE 
HAYVAN HAKLARINA UYMAYI TAAHHÜT EDER...

BU SİTEDE YAYINLANAN YAZILARI PAYLAŞABİLİR, 
ALINTI YAPABİLİR VE KULLANABİLİRSİNİZ...




3 yorum:

  1. Vecdi ALTAY, elbette ki iyi bir gazeteci. Bunu herkes biliyor.Ama herkesin bilmediği bir şeyi sizinle paylaşmak isterim: Bu adam, ilkeleri uğruna ölmeyi göze alacak kadar çakır gözlü bir idealistir. (...) ve asla asparagas haberlerle işi olmayan birisi. Bu hak teslimi yazımı; bekleyerek denk düşürmek istemiştim. İşte bu günkü yazısıyla bunu kanitladı. Takip edin ki; kaliteli kalemle tanışasınız...

    YanıtlaSil
  2. Şakir bey çok teşekkür ederim duygu ve ifadelerinize... Ülkede, ne yazık ki bir avuç gazeteci kaldık. 35 yıllık meslek hayatımda, ilk kez böylesi bir dönemi yaşıyorum. Yazılarımızı yazarken, kelimelere ve cümlelere taklalar attırıyoruz. Hatta yetmiyor, hukukçu dostlarımıza danışıyoruz. Çünkü, hiçbir eleştiriye tahammülü olmayan bir iktidar ve üyeleri ile karşı karşıyayız. Savunduğumuz şu: Gazeteciysen boyun eğmeyeceksin, eğeceksen de "ben gazeteciyim" demeyeceksin... Bu yazı, bir Albay'ın isyanını ve yaşanan hukuksuzluğu anlatmaktadır. Aynı Ergenekon ve benzeri davalarda olduğu gibi. Halkın bu gerçekleri görmesi ve anlatması gerekmektedir. Yazının son cümlesinde bahsedilen dileği hayata geçirmenin zamanıdır. Tekrar teşekkürler. Selam ve saygılarımla...

    YanıtlaSil
  3. Millete sitem etme gururlu ,vatansever yiğit albay. Milleti cahil bırakanlara oları trene bakmaya! mahkum edenlere lanet oku.Bu milletin vatanseverleri sizin arkanızda .Sizin dik duruşunuz sanki biz duruyormuşçasına bizleri gururlandırıyor

    YanıtlaSil